Tuesday, October 27, 2015

Bir Gün Okula Giderken - Bölüm 3: Paradigmanın İflası*


Sayın yolcular;
Hikayemiz "Boğaziçi matematik bölümünde okumak - İşte Hendek İşte Deve" ile başladı.
Matrix Reloaded'a benzeyen şehir ve şehirde yaşam ile devam etti. Bundan sonraki duraklarsa sırayla şunlar:

-Hepsi birer numune olan öğrenci ve öğretmenleriyle matematik bölümünün kalsa kalsa bir tık gerisinde kalan felsefe bölümü. 
-Bu bölümde okuyan 2 kız; Cansu ve Çağla. 
-Sinema klübünde onlarla tanışmam.
-İkinci karşılaşmamda oturduğum evden ayrılarak bu 2 kızla 28 dakikada yeni bir eve taşınmam.
-Kısa sürede evimizin eşi benzeri olmayan bir yaşam alanına dönüşmesi.
-İzmir'den Esra'nın gelişiyle ev nüfusunun artması.
-Hiç konuşulmadan, doğal bir akışla evde birtakım şimdi bile aklıma geldiğinde nefes almama engel olan "uçuk" kurallar oluşması.

Bir Rumelihisar Üstü Habitatı'nda mevcut paradigmanın iflası.
Yerine Pembe Flamingolar** ya da Haftasonu*** ya da Burjuvazinin Gizli Çekiciliği**** tadında bir atmosferin inşası.

Kaptırdım kendimi ve hem kendim metafor denizinde boğuldum. Hem de sizi boğdum. Yazar burada şunu demek istiyor:

Hani bazı gerçekler vardır ya ailede herkes bilir ama, asla konuşulmaz, bilinmemezlikten gelinir. Herşey açık ve net ortadadır ama 3 maymun oynanır. Kız, erkek arkadaşıyla oturuyordur misal, oğlan gaydir ya da amatem'de tedavi görmektedir vesaire. Mevcut paradigmaya terstir bütün bu "gerçekler". O buyurur ki "kız kısmısı baba evinden koca evine gitmelidir, kızoğlankız teslim edilmelidir." Ne o açık sözlülüğüm rahatsız mı etti?

O zaman bir de şunu dinleyin; Doç. Dr. Fikret Başkaya'nın bir kitabı vardır; Paradigmanın İflası. Bu kitapta resmi ideolojinin yazdığı tarihi reddeder Başkaya, tarihsel verilere dayanarak yepyeni bir gerçeklik sunar, çoğu insanın hadi ordan be diyeceği.

-Size bir bilmecem var çocuklar,
-Haydi sor sor sor
-Terörist denince akla her an onun adı gelir
-pekaka pekaka pekaka

Resmi ideoloji tekerlemesine cevap Gülgün'den gelsin:

"Terörü lanetliyorum derken başına devlet eklemeyi hala ısrarla unutmak"!

1 Kasım'da hatırlamak ümidiyle.

THE END


(*) Fikret Başkaya'nın kitabı
(**) John Waters'ın 1972 yapımı filmi
(***) Jean-Luc Godard 1967 yapımı filmi
(****) Luis Bunuel'in 1972 yapımı filmi

Monday, October 26, 2015

Bir Gün Okula Giderken - Bölüm 2: Karanlık Şehir*


Eveeeet, nerde kalmıştık? 

Bundan bir 10 gün kadar önce hocaları ve öğrencileriyle "çılgın" bir ortam oluşturan Boğaziçi Matematik bölümünden sözetmiştim. Zeka ve özgüven seviyesini bir hayli düşürürken dengesizlik, tutarsızlık katsayılarını iyiden iyiye artırması ile dört düvele nam salmış bu bölüm, karabasan misali üstümüze çöküvermişti. 
Hele bir de politikayı takip ediyorsan, misal tek yaptığın Özgür Gündem okumak bile olsa okulun dışındaki hayat da pek albenili değildi hani.
Doğal gazdan ziyade kömür yakılan kış aylarında saç telinden ayak parmağına kadar sinen o kesif koku ve şehre çöken pis hava ile dekor tamamlanıyor, hayatlarımız distopik bir filme dönüşüyordu iyiden iyiye, sonunda hep kötülerin kazandığı.

Böylesine kararmışken şehir ve ben, hayatı renklendiren büyülü yedinci sanattan umutlanarak defalarca gidip geldiğim klübün kapısını en nihayet tıklattım ve içeri girdim. İçeride uzun dikdörtgen bir masanın çevresinde 10 kişi kadar toplanmış, İtalyan yeni gerçekçilik akımı üzerine bir çalışma yapıyorlardı. Kısa boylu, zayıf, beyaz teniyle tezat simsiyah saçları ve uzun sakalları olan, sert bakışlı bir adam (adının sonradan Bay Z. olduğunu öğrendiğim) aralıksız konuşuyordu. Bense bir es vermesini bekliyordum, öyle ayakta kala kalmıştım. İnceden terlemeye başlamıştım hatta. Derken mavinin bir acayip tonu gözleri olan, sürekli birkaç parmağıyla saçlarıyla oynayan, Bay Z.'nin yanında oturan başka bir kişi (adının sonradan Emin Alper** olduğunu öğrendiğim) bu bitmek bilmez monologu keserek beni boş bir sandalyeye oturttu.

O gün ve onu takip eden günler ve hatta yıllar zamanı geldiğinde Emin'in de yönetmen olup (imdb'de 7'nin üzerinde puanı olan!) okkalı filmler çekeceğini tahmin bile edemezdim. Ama tek bir sözcük söylemeden meraklı, çekingen ve pür dikkat dinlediğim, gözlemlediğim o ilk toplantının sonunda odadan çıkarken birtakım kanaatlar edinmiştim; bilginin de kötü niyetler güdüldüğünde iktidar aracı olarak kullanılabileceği gibi.

Devamı az sonra. Sen sigara molası ver gel.

(*) Alex Proyas'ın 1998 yapımı filmi
(**) Tepenin Ardı ve Abluka filmlerinin yönetmeni


Friday, October 16, 2015

Komşu Komşu Hu Hu Oğlun Geldi mi? Ne Getirdi?

Roberto Rodriguez'in 2003 yapımı Bir Zamanlar Meksika'da adlı filminin bir illüstrasyonu (Selma Hayek, Jonny Depp ve Antonio Banderas)
İçimden geçenleri yazmam mümkün değil. Çünkü negatif hepsi. Şu an hepsi negatif. Günümüzde ise negatif konuşmak çok uncool. Ağlamak da. Ağlıyorsan zayıfsın, güçsüzsün. Negatiflere, ağlayanlara, güçsüzlere yer yok. Bir de şişmanlara. Bakıyorum artık nerdeyse herkes kilo olarak zayıf. Herkes mutlu. Herkesin burnu havada. Herkes assolist. Herkes kendine uyan birkaç filtre, birkaç hashtag bulmuş. Hastalar, güçsüzler, şişmanlar, fakirler görüntü bozuyor. 
İtiraflardayım. Zaman zaman. İşte şimdi de.
Bir düşmekteyim bir kalkmakta. Sıklıkla sendelemekteyim.
Gülüşlü yazamıyorum.
Hadi benden geçtim. Katliamlar ülkesi oldu ülkemiz. Ruanda'dan korkardık ya biz, dünya alem bizden korkmakta şüphesiz.
Olanlara bakınca akıl ya durmakta ya da baştan gitmekte.
Bomba atılır sivillerin üstüne. Bu, bir.
Ölü ve yaralılarla doludur meydan. 
Bağrış çığrış. 
Bomba yetmez, kalan sağlar mı var, onlar da ölsün hesabı. Gaz bombası, tazyikli su, önümüze gelene bin tekme tokat, bir de jop ve hatta silah. Bunlar da iki ve üç ve dört...
Tabi ki Roberto Rodriguez'in Ankara, Sıhhıye Meydanı'nda çektiği filmden söz ediyorum. Pes doğrusu, gerçek mi sandınız?
Filmin adı; "Bir zamanlar Ankara'da." "Nuri Bilge Ceylan'dan arak kesin" dediniz belki içinizden. Değil ama. "Bir Zamanlar Anadolu'da*"dan önce "Bir Zamanlar Meksika'da"yı çekmişti Robertitito. Araklasa araklasa NBC araklamış olur. Ne zırvalıyorsun Ezguita? Ne arağı? Ne küreği? NBC bir usta. Roberto bir başka usta. Bambaşka paralel ve meridyenlerde bambaşka filmler çekmekteler. Ne güzel. İkisine de var yer bu dünyada.
Tıpkı sana, bana, kara kediye, ağaca, suya, ineğe, dağa yer olduğu gibi bu dünyada sana Selahattin; sana da yer var.

(*)NBC'nin (Nuri Bilge Ceylan) 2011 yapımı filmi