Friday, August 14, 2015

Zaman Ağır ol Henüz Erken, demek için Güle Güle*

Tatil bitti. Yaz okulu başladı! Görüşmeyeli neler oldu neler! Yeri geldiğinde anlatacağım birer birer! Saat gecenin bilmem kaçı. Sıcaklar desen o biçim. Başımın içinde filler tepiniyor!
Mütemadiyen kafam karışık hem de çok.
Ama somurtmaktansa gülmek bana yakışıyor.
Basıyorum düğmeye, iç ses dayanamıyor, başlıyor dökülmeye.
---
Merve sana diyorum, oluru yok bu işin. Ellerim, ayaklarım, bacaklarım 7 gün 24 saat uyuşuk bir durumda. Karıncalanıyor diye tabir ediyorsunuz ya siz Türkler. Bak tatili yarıda kestim, koştum geldm yanına. Daha tatile çıkarken biliyordum ya hoş, ne tatil tatile benzeyecekti ne İstanbul'daki yeni hayat hayata. 
Aslında birçok kez mesaj gelmiş telefonuma, mailboxıma, her yer her yer mesaj dolmuş, bense kapıdan girenleri bacadan kovmuş, kafam durmuş; evlilik nedir? kimlere evli denir? vesaire birçok soru balonu daha soramadan soruyu sönmüş. Öyle aval aval bakınmakta imişim, dudaklarım sarkmış, ağzım bile açık kalmış.
Hani sevdikleriyle oğlu, kızı, anası, babası, karısı, kocası vs. kavga eder ya insanoğlu, ademkızı; işte o Mulholland Çıkmazı'na** sokan kavgalardan bir seri sunuyoruz bugünlerde. Bbg evini yakaladık uslüp ve içerikte. Sözün bittiği yer ya da ağzından çıkan her sözün seni, insancıl yanını, erdemlerini, doğrularını, olumlu yönlerini bitirdiği... Sen sanki sen olalı hiç doğru yapmamışsın, ya da 3 yanlış 1 doğruyu götürür hesabı; yanlışların doğrularının 3 katının da üstüne çıkmış, eksiye düşmüşsün, ilk ıngaaaa diye ağladığın anda kredi hesabının bakiyesi sıfırın altındaymış... falan...

Bir Heidegger*** değiliz ki sözümüz geçsin. Ahanda Heidegger adındaki aksakallı dede demiş ki:

Bir nehir, köprü kurmɑ niyetimizi körükler, fɑkɑt kɑrşılıklı iki kıyıyı tek bir bütünün pɑrçɑlɑrı olɑrɑk bir ɑrɑyɑ getiren durum bizim nehri geçme isteğimizdir: normɑlde hiç bir ilişkisi olmɑyɑn iki nehir kıyısını bütünleştiren.

Ben de diyorum ki kimse rastlantısal olarak seçmiyor eşini. O belki yargılamamayı, bense can sıkıntısı yerine üreterek yaşamayı öğrenmek için seçtik birbirimizi.

Konuşmaya başlayalı hiç susmayan tatlı su balığı da diyor ki: Yeter artık başım şiştiiii!

*Şebnem Ferah'ın Bugün şarkısının sözlerinden
**2001 yapımı David Lynch filmi
***1976'da ölen Alman filozof

Friday, June 19, 2015

Blog Tatilde





Yaz boyu parmak arası terlikler, pazardan alınmış çakma tşörtler, şortlar ile tam tekmil; aile boyu fantayı gazı kaçmadan bitirecek nüfuslu bir evde, deniz kokarak yazmaktayım bir kitap.
Dileğim sağ salim geçmek okyanusu ve yazdıklarımı size sunmak.

Wednesday, June 3, 2015

Anneeee Ben Ajite Oldum!


Bugünkü yazımıza Emel Sayın'dan bir şarkıyla başlıyoruz; 
Unutulmuş birer birer 
Eski dostlar, eski dostlar 
Ne bir selam, ne bir haber 
Eski dostlar, eski dostlar 
Hayal meyal düşler gibi 
Uçup giden kuşlar gibi 
Yosun tutan taşlar gibi 
Eski dostlar, eski dostlar 
Unutulmuş isimlerde 
Bilinmez ki nasıl, nerde 
Şimdi yalnız resimlerde 
Eski dostlar, eski dostlar

Yaşları tutanlar bilir; 12 Eylül şarkılarından biriydi bu şarkı. Sayın Emel Sayın ise icraatçılarından birini geçenlerde 100 yaşına merdiven dayamışken yitirdiğimiz darbenin kadrolu şarkıcısı olarak sık sık TRT ekranlarındaydı. Yumuşatıcı, sakinleştirici yüzü, bakışları ve kadife sesi Darth Vader'ın bile korktuğu paşaların sert bakışlarını nötralize etsin diye seçilmişti besbelli. 

Yaşları tutanlar hatırlar; TRT cilalı taş devrindeydi o zamanlar. Kimin aklına geldiyse artık Ringu gibi kapanırdı televizyon. Gece tam 12'de Türk askerleri kıt a dur tüfek omza seremonisini yaparlar, derken s.o.s. sinyalleri gibi sesler duyulur, ardından "Televizyonunuzu kapatmayı unutmayınız" yazısı çıkar, bir iki dakika sonra da ekran karıncalanırdı. İşte o karıncalı ekrana biraz bakınca Ringu'daki kız belirirdi bir müddet sonra. Bense televizyonu bir an önce kapatmazsam televizyonun bozulacağını, Ringu kızının hepimizi boğazlayacağını falan düşünürdüm. Abarttım birazcık tamam. 

Sayın Emel kod adlı darbe şarkıcısından başka bir de gece yarısı televizyon kapanmasına yakın İtalyan Rafaella Carra'nın erotikimsi şovları yayınlanırdı. Artık o da 12 Eylül kasaplarının bir İtalya ziyaretleri esnasında kadroya dahil ettikleri bir sanatçı mıydı bilemiyorum...

Ama şunu biliyorum; batı yakasının bir kısmı Carra'nın iç gıcıklayıcı hareketleriyle mayışırken olağanüstü hal diyarında yaşayanlar akıl sır ermez işkencelerden geçiriliyorlardı. Seçim öncesi feysbukta anaokul seviyesinde yorumlar yaparak akıllarınca taşı gediğine koyduklarını sanan arkadaşlar, size tavsiyem Şebnem İşigüzel'in romanı Resmigeçit'i okuyun. Press* filmini izleyin ve internette HDP'nin gay ve lezbiyen politikasını aramak yerine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne açılan davaları, duruşma metinlerini bulun, okuyun ve paylaşın. 
Nefesiniz daralsın ve balkona çıkıp terör neymiş, kimler terör organizatörleriymiş inceden düşünmeye başlayın. 
Ben de statümü güncelliyorum şu şekilde; internette aradım bulamadım; "Ahmet Kaya neden ölmüştü sayın arkadaşım?"

(*)Sedat Yılmaz'ın yönettiği 2010 yapımı film