Thursday, March 26, 2015

Endişeliyim Endişelisin Endişeli

Allah anksiyeteyi yaratarak zaten dünya gözüyle insanlara cehennemi göstermiş. Hem de en kötüsü zabaniler zorla, ite kaka, döve tekmeleye sokmuyorlarmış biçareyi cehennemden içeri. Her daim açık duran, hiçbir görevlinin gözetlemediği kapıdan dışarıda güneşin altında, ağaçların gölgesindeki yemyeşil çimenlere sırt üstü uzanıp tatlı tatlı rüyalara dalmak varken kamburun o biçim çıkmış, dudakların Newton yasalarına uyarak sarkmış, günlerdir yıkamadığın, taramadığın saçlar, sakallar birbirine karışmış, elinde sıkmaktan lime lime olmuş kağıt peçeteyle ve tastamam özgür iradenle geçiyormuşsun anksiyete gezegenine, nam-ı diğer dünya gözüyle cehenneme.
Birine küfür edeceksen, "Allah seni anksiyete içinde bıraksın e mi?" de. Anksiyete sözcüğünü telaffuz etmeye dönmüyor mu dilin, o vakit "sebebsiz yere endişelenesin, oh canıma değsin" de diyebilirsin. Yalnız kafiye olsun diye söylediğin şu son "oh canıma değsin" söz öbeği, hafiften bedduaya girdi. Onun yerine şu cümleyi söyleyebilirsin misal "sebepsiz yere endişelenesin, tez vakitte kendine gelesin". İçim elvermedi kimse artık o kişiyi endişe denizinde çaresizce debelenir bırakmaya.
Hem eve ambülans çağırmak o kadar da büyütülcek bişi değilmiş. İnsanı tsünami misali etraflıca sallayan endişe dalgalarıyla boğuşurken numara yaptığını ya da abarttığını ihtimal dahilinde görerek "çabuk kendine gel, yemezler" mesajı vermek üzere "ambülans çağırıyorum bak" cümlesini kurar evdeki birinci dereceden yakının olan zatı muhteremler. Gölgelerinin gücü adına boğuşan kişi hafiften abartıyor ya da yalandan yere inliyorsa bu cümleyi maksimum 3. duyuşunda içinden "harbiden çağıracaklar, etrafı velveleye veriyorlar, kötüyüz dediysek o kadar da değil" sözlerini sarfederek kaportayı toparlar.
Ama bu sefer beni vuran endişe tsünamisinin şiddeti Kandilli rasatanesinden alınan bilgiye göre 7.9 idi. Hal böyle olunca ambülans daha çağırmadan geldi.
Ambülansın içinde hemşire damar yolu açmak için uğraşırken bir an dedim ki kendi kendime saatlerce olanı, biteni ve hatta olmayanı düşüneceğine Jim Carrey'in üç beş filmini izleseydin keşke.
Kıssadan hisse; siz siz olun, fazla derine dalmayın, kendi başınıza açılmayın.  

Wednesday, March 18, 2015

Herkesin bir Miladı vardır; Benimkisi de Bu...

Sevgili Boogie Nights okuyucuları,
Bugün sizlere "ciddi" konulardan söz edeceğim. 
Bendeniz The Ezguita doğdum doğalı sürüsüne bereket birçok şey yaşadım; trajik, traji-komik ve komik şeyler.
Sıkıldım, bunaldım, güldüm oynadım. 
Geçmişle uzun uzun yıllar savaştım; canımı fena yakmışlardı, öfke ve suçluluk duygusu peşimi bırakmadı.
Taaa ki Buenos Aires'te tıpkı bugünkü gibi havanın iç karartıcı ve kapalı olduğu bir günde yogaya giderken bacağımın kontrolsüzce attığı ana kadar...
Hayatım boyunca bir sürü mihenk taşı biriktirmiştim, her biri yerinden oynatılamayacak kadar ağır. Ama işte o an, kontrolüm dışı attığım o adımla başlayan "yeni hayat", daha önceki mihenk taşlarını bowling topuyla devrilen lobutlar misali dört bir yana savuruverdi.
Hayatım kutusundan yeni çıkan yapboz parçaları gibi darmadağın duruyordu gözümün önünde...
Doktorun sözleriyle "Piyango" bana çıkmıştı!
Doğru bildiklerim yanlışmış meğerse.
Meğerse hiçbir şey tesadüfi ve boşuna değilmiş.
...
Gerisini berisini bilenler bilir. 
Bilmeyenlerse bilmemeye devam etsinler.
...
Bu hikaye roman olur mu olur, deneme olur mu olur. İnsanlara faydası dokunur mu dokunur.
Baş kahraman olarak ben bu mevzuya yoğunlaşmak istemiyorum ama.
Belki başka bir zaman.

Sıkı durun; direkt blog ifşacılığı yapıyorum; hayatımı hiçbir şey yokmuş gibi yaşamak için birtakım kimyasallar alıyorum. Ve bazı anlar sanki başkasının hayatını yaşıyormuş gibiyim. Bunu yaşamayan anlamaz.
Ve 1 aydır çok az yazmamın sebebi daha önce yıldız savaşları, haçlı seferleri metaforlarıyla sözettiğim gibi kullandığım ilaçların değişmesi. 

Daha önce de benzer denemelerim olmuştu ama bu kez sıktım dişimi ve başardım! Bu süreci atlattım. Yapbozun parçaları büyük oranda doğru yerlerine oturdu. Yine yeni yeniden.* Ben sanki benim.**

Ve Sara aramıza hoşgeldin.***


(*)Nilüfer'in Yine Yeni YEniden şarkısına gönderme.
(**)Ebru Gündeş'in Deli Divane şarkısına gönderme.
(***)Sara sülalenin en miniciği.

Thursday, March 5, 2015

Biz Bu Kasabada Yabancıları Sevmeyiz

Nadide ve nacizane blogumu okuyan nadide ve saygıdeğer arkadaşlar,
Sizlere seslendiğim Alderaan gezegeninde yaklaşık 2 haftadır bendeniz Padme Ezguita zor günler geçirmekteyim. Elbette zor günler oluyor arada. Ama bu seferki biraz daha şiddetli. 
Daha önce de bahsettiğim gibi Naboo gezegenine ait ordunun başkomutanı Haşmet Han Solo Distonya gezegeninin başlattığı atakları püskürtmek üzere ikamet ettiğimiz Alderaan'a gelmiş ve 12 tabur jedi ordusunun başına geçmiştir.
Çatışmalar 4 ayrı cephede sürmektedir. Allah ne muradı varsa versin; Yoda her sabah skype üzerinden benimle meditasyon yapmaktadır.
Yalanım varsa arap olayım, kürt olayım, ermeni olayım. Beyaz Türk mertebesinden atılayım gerekirse.
Ya olmuyo işte olmuyo, cıvıtmadan, ciddi ciddi, trajik ama asla komik olmayan bir yazı yazayım diyorum. Sizler de Babam ve Oğlum'daki gibi hıçkırıklara boğularak, kadınlı erkekli, bildiğin sesli sesli, katatoniye girmiş şekilde ağlayın bu bir türlü yazamadığım yazıyı okuyarak.
Ama bu moda girmek zinhar imkansız bu bloga sadece bir adım attığında bile. 
Dostlar Rezidans'ta ahval böyle; sevgili kuşburnu reçelini sevenler kümesi.
Peki şerait nasıl dersiniz? Evet şartlar da sarsıcı. Ama Kavur ailesi olarak şartlar ne kadar sarsıcı olsa da "öldürmeyen şey bizi güçlendirir" diyoruz.

Bir de altını çizmek istediğim bir nokta var; farkındaysanız politika ve ekonomi gündemini takip etmiyorum. Bu, bilinçli bir tercih. Politika ve ekonomiyle ilgilenmediğim anlamına da gelmiyor gündemi takip etmemem. Kendimi bildim bile ülkemin insanları bana en uzak politikacıları seçti ve her başa gelen politikacıdan kötüsü olmaz derken biz, her yeni gelen gideni arattı. Ve ekonomi hiçbir zaman düze çıkmadı, krizlerin hep elleri kulaklarında, pusuya yatmış bekliyorlar.
Bu bir nevi korku yayarak insanları sindirme taktiği.

BU KASABADA:
Sinmek yok.
Korkmak yok.
Negatif enerji yok.
Pes etmek yok.

Mevzu ne olursa olsun.