Saturday, October 18, 2014

"İyiyi ara, güzeli ara, doğruyu ara ama kusur arama"*

Gone Girl
Yıl geçmiyor ki Ezguita narkoz almasın!
Narkozu sevdiğimi biliyo demek ki hücre yöneticileri; her yıl önemsiz, zararsız topçikler çıkartıyolar; misal ayak parmaklarımın arasında.
Hem bu sayede kullandığı ilaçlar sebebiyle alkol ve yan sanayi ürünlerinden bir yudum, bir fırt, bir pıt alamayan ben ezguita kafası yılda bir kez de olsa güzel kafayla uyanıyor, bir müddet öyle takılıyorum. Hastaneden çıkasım, taburcu olasım gelmiyor.
Yok yok geçen cumartesiden beri herşey tepetaklak. Eğri oturup doğru konuşalım. Salı günkü narkoz bile kurtarmadı yörüngeden kopan bir gökcisminin hızla uzayın karanlığına gömülmesi gibi arkadaşlar apartmanı 4.kat sakinlerinin artan ivmeyle yere çakılmasını. Dırdırvırvır bir dakika durmaksızın, soluklanmaksızın ilköğretimde zorla ezberletilen ideolojik, yoğun mesaj içerikli ve bir o kadar sıkıcı şiirler gibi lafları sıraladığımız koca+karı kavgalarından biri başladı. Yeryüzündeki 2,5 milyar çiftin zaman zaman ettiği kavgalar gibi bitmedi Allah bitmedi. Zaman ve enerjinin böyle hunharca tüketimi. Özyıkım. Karşı atak. Kimse birbirini anlamıyor. Susuluyor. Sonra yeni bir round başlıyor... 29.da artık pes ettik ve sinemaya gittik.
Gözünü sevdiğim yedinci sanat, sen nelere kadirsin. Dargınları barıştıran dini bayramlar gibisin.
Ve sen David Fincher; sen de az değilsin hani, yine allem etmiş, kallem etmiş, sağlam bir senaryo ile sağlam bir film çekmişsin.
Meğerse bir haftadır evrene yolladığımız mesajlara karşılık evren de bizi bu filme sürüklemiş.
Gone Girl. Türkçe mealiyle Kayıp Kız, dünyada sen ve partnerinden başka daha da arıza, akıllara zarar, evlerden, gözlerden uzak, uğruna yarımküre değiştirilesi, mesafeler döşenesi, kelimenin tam anlamıyla psikopat sevgililer de varmış. Senaryo sağ gösterip sol vuran cinsten. Fincher zaten sevdiğimiz bir yönetmen. Hal böyleyken film bizi kendimize getirdi. 

Hem sence de evlilik akıldışı değil mi?
Bu akıldışı eylemi sürdürebilmenin tek yolu karşılıklı anlayış ve hoşgörü. Hem Ruth Bell Graham'ın da dediği gibi "Mutlu bir evlilik, bağışlamasını bilen iki insanın birlikteliğidir."

(*)Daha da güzelini Mevlana söylemiştir.

Peki bana bir şey mi oldu? Kocasından "Babamız" diye bahseden, çocuklarından başka anlatacak bir konusu olmayan klasik bir ev kadınına mı dönüşüyorum?

Derken başa dönüyorum. Hey sen aneztezi uzman kişisi, koklat ablama ordan az biraz da, gelsin aklı başına.


Thursday, October 9, 2014

Sevimli Tintos Sülalesi

Başına bir hal gelince aşırı panik olan insanlardan gıcık kapıyorum. O panikle tanıdık tanımadık 47 (asal sayı) kişiyi arayıp başına geleni anlatır bu insanlar. Son derece nahoş konuları kürsüye çıkıp "Gel vatandaş gel, gel sen de duy, bak bendeniz zevzeklikten sorumlu devlet bakanı ne saçma şeyler yaptı" minvalinde davul zurna eşliğinde cümle aleme yayın yaparlar.
Oysa Grup Yorum'un da dediği gibi "Başına bir hal gelirse canım, bağlara gel bağlara" dermişim.
Bir gün bu serbest çağrışım başıma çorap örecek. Başıma bir hal getirecek. Eee o zaman napılacak? Grup Yorum'un da dediği gibi...
Hem söylemiş miydim, "Panik Anında Sınır Tanıma, 47 kişiyi Ara" grubunun önde gideni, bayrak sallayanı benim. Konuyla ilgili DNA testleri yapıldı ve soyadı kanunu çıkarıldığında Tintoslar olarak adlandırılmaları uygun görülen babamgillerin maaile karizmatiklik geni mutasyonuna uğradıkları ortaya çıktı. O zaman da mı "Değiş Tintos (Tonton) değiş" misali çizgi karakter tadındalardı ve bunu gören nüfus memuru Tintos soyadını dedeme yakıştırdı, yoksa özünde son derece soğukkanlı ve Osmanlı kadını formatında bir aileyken Tintos soyadının sevimliliği nedeniyle mi yıllar içinde ağır abiliğini yitirdi; orası bir muallak.
Sonuçta Tintos sülalesinin tüm fertleri bulundukları ortamlarda isimleri yerine, soyisimleriyle çağrıldı ya da çeşitli takma isimlerle; Rintintin, Minti Minti, Tintobras, Tintintinimini hanım, Tilki, Pinti, Çinçin, Çinti vs.
Bu sülaleden şöhretli, ünlü biri çıkması mümkün mü sizce? Çıksa çıksa Ali Atik& Ayşegül Atik gibi sevimli hayaletler çıkar; "Öyle deme Minti, ben yapınca alışverişi, zaten alıyorum satış fişi".
Genler mutasyona uğramış diyorum, iyi gene 47 kişiyi arıyorum, 99 da olabilirdi!

Tintosgillerin bazı özellikleri vardır; bir kısmını zinhar anlatamasam da birkaç örnek verebilirim. Örnek 1: İlk kez gidilecek bir ortama; restoran, düğün, ev vs. gitmeden 3 gün önce "arabayı nereye park etsek acaba" diye düşünmeye başlamak. Örnek 2: Sabah kalkar kalkmaz günaydın bile demeden, bugün ne pişirsek de yesek diye sormak. Örnek 3: Zıvanadan çıkarasıya dek su savaşları yapmak...
Ha bir de toplum içindeki en ayırt edici özelliği belediye otobüsünde şöförden başlayarak herkesle konuşarak ilerlemektir. Böyle birini görürseniz bilin ki o bir Tintoszade'dir.

Sunday, October 5, 2014

Çok Zaman Geçti Üstünden*

Susasım, hiç konuşmayasım var. Kendi sesime tahammülüm yok. Keza başka seslere de. Ama kendi sesime en çok. Minimal yaşıyordum ne güzel. Denize giriyordum, yürüyordum, derin nefesler alıyordum. İçim dışım sessiz, sakin, huzurlu. Ama işte İstanbul'a dönünce yine sapla sapan karıştı birbirine...
Buenos Aires'e gittiğimde aylarca sokaklarda yürümüştüm, bazen günde 10 km. Ama her gün, her gün yürü baba yürümüştüm. Ve kulaklarımdaki kulaklıklardan sadece iki insanın şarkıları süzülmüştü dışarı, Ahmet Kaya biri, diğeri de Hayko Cepkin. Sokaklar, sokaklar; bir yukarı bir aşağı...
İstanbul'a döndükten sonra gözümü ne zaman kapasam o sokaklarda buldum kendimi. Yürüyordum hala. Zaman geçti** ama gözümü kapattığımda gördüklerim değişmedi, sokaklar, yollar, adımlar hafızamdan hiç silinmedi. 
...
Bu yaz da çok yürüdüm; Hala da yürüyorum. Buenos Aires'teki gibi aynı. Bu kez İsponyolca şarkılar dinleyerek. Ne tuhaftır ki hem de orayı özleyerek.
Kimseyi tanımadığım, kimseye karşı bir sorumluluk duymadığım, sadece içimden iç sesimle konuştuğum günleri özledim belki de.
...
Size birkaç film önerim olacak eskilerden:
Y tu mama tambien
Lucia y el sexo
Whisky
...
Daha önce de bahsettim; bazı yönetmenler, bazı oyuncular benim ailem gibi. Meğerse Pedro Almodovar benim dayımmış, Takeshi Kitano amcam, Adrien Brody abim, Edward Norton ex boyfriend. Penelope de aplam. Öyle çok seviyorum onları.
İşte bu ailenin içinde Hayko sen de varsın. Meğerse çok sevdiğim çocukluk arkadaşımmışsın.
...
Böyleyken böyle sevgi böcükleri; naif bir insanım ben. İyiyi düşünürüm hemen. Zekaymış beni koruyan meğerse. Meğerse iyiler azmış. Hayat gerçekten kara mizahmış. 

*Hayko Cepkin'in Zaman Geçti adlı şarkısının sözlerinden alıntı
**Hayko'nun Zaman Geçti adlı şarkısına gönderme

şarkı da burada:
http://www.youtube.com/watch?v=a4sd-4Tzvdg