Wednesday, June 11, 2014

40 metrekare Almanya*


Saçlar bildiğin Star Wars Padme Amidala, yıkılıyo!!!
Bu yazıyı Alamancı, güzel mi güzel, çekici mi çekici, (Cesaretli mi? Bence evet) aplamızla açıyorum sevgili müzik dostları. Karşınızda Sultana! Ve en bombastik şarkısı geliyor: Kuşu Kalkmaz:)

Bi zavallı hatçe düşmüş bi kere 
Çalışır pavyonda küsmüş feleğe
Açmış kalçasını tef-tef çalar
Sallar çalkalar her gece
Sulanır hergele salyası akar
Döndü'ya kalkmayanı hatçe'ye kalkar
Hergeleye baksanıza hergeleye
Maskesi düşmüş dönmüş keleğe
Koca eşek hergele sen nereye
Böyle telaşlı telaşlı acelece
Çıkınca işinden her gece
Koş koş meyhaneye
Kerhaneye hoş hoş
Sonra (niye) gelir evine boş boş
Döndü'ye gelince (hikaye)
Bekler onu evinde her gece
Hazır akşam sofrası
Çorbası salatası
Ağızlara layık kadınbudu köfte
Bekler de bekler
Sevgili herifi nerde
Bilmez ki meyhane de kafayı çekmiş
Şarhoş o! mayhoş o!
Yedirmiş hatçeye
Para yok cebinde
Yazık döndü laf edemez katlanır
Yoksa yer tokat tekme kapaklanır
Sabreyle işine hayır gelsin
Derler ya başına
İki çocukla döndü n'apsa boşuna
Herşey başta hoş ama
Piçi çıktı sonunda
Günah yapanın boynuna

Evet bu aralar her yazımda muhabbetin bir yerini belden aşağıya postalıyorum.

Bu Sultana önemli bir sosyo-ekonomik, psiko-sosyal vs disiplinler arası mevzuyu başarılı sözleri ve bestesi olan bir şarkıya dönüştürürken ucuz ve basit bir eylem içinde değildi herhalde. Hafifmeşrep de değildi Çerkez kızı. Kaldı ki olabilirdi de. Toplumsal normların dışında olanları ahlaksız olarak nitelendirmek ya da öyle olduklarını ima etmek, "Hadi şimdilik yırttın ama bir daha benzer bir davranışını görürsem çok pis kategorize ederim bak" gibi aba altından hatta doğrudan sopa göstermek... Yürürlükten kaldırmak istediğimiz davranış biçimlerine birkaç örnek.
Şarkının sözlerini Google'da aratırken bir de ne göreyim "asi, aykırı" Sultana da yenik düşmüş Müge Anlı- Esra Ceyhan Kadınları Pasifize Etme Derneği’nin baskısına:

"Cosmopolitan: Sizce Türkiye'de müziğiniz ve tarzınız nasıl algılanıyor?
Geçen gün ben de 'İnsanlar benim hakkımda ne düşünüyor?' dedim kendi kendime. 'Kuşu Kalkmaz' diye bir şarkıyla tanınmışım. O şarkı bile tamamen yanlış anlaşıldı. Son birkaç yıldır İstanbul'dayım ya, şimdi olsa böyle bir şarkıyı yapamazdım. Şarkı ilk çıktığında insanlar, 'Aklını mı kaçırdın, deli misin, böyle bir şarkı nasıl yaptın?' diyordu. O zamanlar onları ve bu sözleri anlayamamıştım ama şimdi ne demek istediklerini çok iyi görüyorum. Çünkü buradaki kafa yapısı çok farklı, benim bakış açım farklıydı. Küçüklükten beri hep burada yaşasaydım böyle bir şarkıyı hiç yapamazdım diye düşünüyorum. Çünkü kafada küçüklükten itibaren kalıplar oluşuyor. Bunu şimdi anladım. Sonuçta hip hop'ta dürüstlük çok önemli. Oysa ki gerçekte insan, toplum içinde ne kadar ikiyüzlü davranırsa o kadar iyi oluyor. Bizim önce dürüstlüğe alışmamız lazım." 

Neden biz toplum topalak olarak geri, güdük hatta hödük kaldık? Atalarımız kımız içmekten gen yapımızı mı bozdular? At üstünde bir o yana bir bu yana seğirtmekten kafaları Sponge Bob ve hatta Patrick'e mi bağladılar? Bir Macarlar bir Finler yırttı da biz Törökler (Török Macarca Türk demek) neden hala annemizin margarinini kullanıyoruz? Kımız içip at biniyoruz?

(*)1986 yapımı Tevfik Başer filmi

Friday, June 6, 2014

Bir Konuşursam Çok Kişinin Başı Yanar!

Dün uzun aradan sonra ilk kez ofise gittim. Franz Kafka'nın Şato'sunda tasvir edilen türden bir boğulma hissi veren 27 adet futbol sahası büyüklüğündeki binaya girer girmez "Honey, I am home" diye bağırdım. Bu yırtık ve sevimli şımarık ofise sesleniş cümlesini anksiyete nöronları hiç kaale almadılar; bir süredir damardan daldıkları kah clubber kah yerli kabile üyesi misali boogie boogie danslarını hiç istiflerini bozmadan sürdürdüler. İnsan iki rahatlar, iki "kutumdan aşşa kasımpaşa" der, milleti sallar. Kutu demişken burada ufacık bir parantez açarak bazılarına göre iyice seviyeyi düşürme pahasına, bendenize göre ise dilimizi, dünyamızı zenginleştirme adına kadın cinsel bölgesine verilen isimler arasında bir tanesine çok güldüğümü söylemek istiyorum. Ekseriyetle ağdacıların cümle içinde kullandığı "Paket var mı abla?" ifadesinde yer alan paket sözcüğü. Paket ne ya?
Aslında gerçekleri biraz çarpıttım. Olay şu şekilde gelişti; bendeniz Ezguita from the block ofise gitmek üzere giyindi kuşandı ve taksi yerine dolmuşa binmeye karar verdi. Evinden e5'e kadar yürüdü ve dolmuşa bindi. Ofis mahaline gelip de dolmuştan inince 1 km kadar yolu cat walk tadında yürüdü. Ve binaya girip de turnikelerden geçince bir anda kal geldi, saçmaladı gene saçmaladı. Kim kime dum duma aslında. Sosyofobik durumlarda kim kime dum duma diyerek Yıldız Tilbe dansı yapsam? Ne dersiniz? Bence mantıklı.
Yazıya dün gece başlamıştım ve ipadte bir sürü yazdıktan sonra çay demlemeye gittim geldim, bi de ne göreyim? Tüm yazdıklarım uçmuş. Acayip canım sıkıldı, aklımda kalanları yazayım dedim, ilki gibi olmadı.
Nerden, nasıl geldim bilmiyorum ama mutfağa gitmeden hemen önce Lady Diana olduğumu iddia ediyordum. Meğerse ben Prenses Lady Diana'ymışım. Paparazzilerin tüm özel hayatımı didikleyerek ifşa etmesi, özel diye bir mefhumun kalmayışı ve içine düştüğüm aristokratik yaşamın getirdiği ciddiyet, kasım kasım kasma, sahtelik, bi rahat olamama, çağrı merkezi çalışanları gibi yazılı metinler dahilinde konuşma... Tüm bunlar beni o hayattan bezdirdi ve kurmaca bir trafik kazasıyla hesapta Diana hakkın rahmetine kavuştu. Oysa gerçekte Diana ölmedi, bir dizi estetik operasyon geçirdim ve Ezguita oldum. Kraliçe Elizabeth'ten uzak, bu kentte, bu mahallede, bu koordinatlarda mutluyum.

Wednesday, June 4, 2014

Sek Sek ve Serbest Psikanalitik Çağrışımlar

Etekleri zil çalmak, kalbi pır pır etmek, yüreği ağzından fırlayacakmış gibi atmak, yerinde duramamak, eli ayağı titremek... Acaba buradaki gizli özne ben olabilir miyim? Ya da bu programda yerleştirilen ürün sakın ben olmayayım? Ya da ürün bana yerleştirilmesin? Saf saf toplantı odasındaki koltukta oturan ben meğerse anksiyete için üretilen bir bileklik, bir küpe, bir yüzük içine gizlice yerleştirilen minnak bir çipi taşıyormuşum. Bilim insanları ya da ürün geliştirmeciler odadaki gizli kameralardan şu an adeta boogie'nin dibine vurduğum bu tuhaf vücut hareketlerini saniye saniye izleyerek bu çipiçip sakızın hiç mi hiç işe yaramadığını, ürünün programa değil çöpe yerleştirilmesi gerektiğini çoktan üretici firmanın müdürlerine iletmiş olmalılar. Bir başka önemli nokta ise çipiçip böcüğün yerleştirildiği bileklik, küpe, kolye ya da yüzüğün bizzat özbeöz validem Meryem Tintobrass tarafından halkevlerinin ev kadınlarını sinir krizinin eşiğinden döndüren, ulvi kurslarında el emeği göz nuru bir çabayla üretildiği. Yani annemin benim iznim olmadan sinsice kobay olarak kullanılmamdan haberi var. Zaten ona yıllar öncesinden güvenmemeliydim. İlk şüphemi çeken olay Alfred Hitchcock'un yönettiği Sapık adlı filmi izledikten birkaç gün sonra banyoda duş alırken perdenin arkasında elinde bıçakla nefesini tutmuş beklerkenki halini küvetin içindeki patlayan boruları kaplayan aliminyum folyoya düşen yansımasından farkedişim oldu. O zamanlar kafam doğuştan xanaxlı, hiç istifimi bozmadan, durduğum şekilde durmaya devam etmem onun cesaretini kırdı ve sessizce uzaklaştı.
Bir diğer korkumun ruhumu kemirdiği olayı da Kubrick'in tüm zamanların korkunç ötesi filmi Shining'i izledikten sonra yaşadım. Korku kabarcıkları tüm hücrelerimi doldurunca beni rahatlaması beklentisiyle anneme birlikte uyumayı teklif ettim. Çift kişilik yatağa uzanır uzanmaz, yastığa daha başı değmeden uykuya daldı annem ve sabaha kadar Shelley Duvall'la İngilizce konuştu. Uyandığında yine ingilizcenin esamesini okuyamıyordu.
Peki bu zırvalıklar, bu absürdlükler nereden geldi, üşüştü beynime, "yazınsal kariyerime"?
Tek suçlu Selçuk Aydemir Hakim Bey! Bir insan bu kadar komik hikayeler bulur, metinler, diyaloglar yazar, bir de oyuncu kadrosu kurar, herkeş de bu kadar döktürür mü? Takeshi Kitano'nun (bir Kukijiro'nun Yazı olsun, bir Zatoichi olsun) filmlerinde rastlağımız türden böylesi bir naiflik, böylesi bir absürdlük gelsin İstanbul'da br tv dizisine konuşlansın. Bir de ustaca kurgulansın. Hayretler içindeyim Sayın Aydemir. Bir de idolüm Lady Gaga'ydı ya, şimdi bi idol daha eklendi: Seda Bakan hastayım sana. Gündüz Seda olmalıyım gece Gaga.