Friday, February 28, 2014

Korkuyorum Anne*

28 günden ibaret olan evin en küçük üyesi Şubat ayının bitmesine tam 1 saat 15 dakika var. Saatler 12'yi vurmadan, at arabası balkabağına dönüşmeden bu yazıyı tamamlayıp, katlayıp yerine koymalıyım. Panik yapma sakin ol.
Oysa panik yapacak o kadar çok şey var ki şu an.
En başta ülkenin içinde bulunduğu iç karartıcı, umut köreltici, ruh köredici, distopik bir filmden de distopik (ama gerçek!) hal, durum, koşullar ve gelinen nokta. Kafka okumuyor, Shayamalan seyretmiyoruz. Kitlesel olarak akıllar tutuluyor. "Yok artık, böyle bir şey hayatta olmaz" dediklerimiz çoktan olmuş, hatta üstüne dahası da konmuş. İktidar hırsı öyle bir sarmış ki geçmişte bir kişiyken elinde terlikle "Ananı da al git" diyerek kovaladığı, şimdi öfkeden deliye dönmüş, önüne gelene alevler püskürten bir ejderhaya dönüşmüş. Kitaplar yazılası, tezler hazırlanası, vaka olarak araştırılası bir insanlık durumu; Son Diktatör.
Gelinen nokta öyle absürd ki dünün düşmanları bugün dost olmuş, dostları düşman.
Ama seçimler yaklaşırken bir kez daha, yıllardır hiçbir kazanç sağlanmamasına, olumlu bir sonuç elde edilmemesine rağmen, bıkmadan usanmadan aynı söylem: Aman oylar bölünmesin. Ehvenişer'i seçelim.

Memleket yangın yeri.
...
Biz Smith ailesi ise düştük bir geçim derdine. Hınca hınç dolu bir pazar yerinde tezgahımızı iliştireceğimiz bir köşecik peşindeyiz. Napalım Mr. Smith tutturdu, daha fazla beyaz yakalı olamıcam diye. Ama gözleri parlıyor kahveden söz ederken. Bu, başlı başına bir hikaye. Belki başka bir blogun konusu... Hikayenin başlangıcını dün gibi hatırlar, hatırladıkça da gülerim. Mr. Smith kahve turuna ilk çıktığında ilk olarak ABD'den bazuka model bir espresso cihazı getirtmiş; ev gezmesinden tut akşam yürüyüşüne, haftasonu kaçamağından tut 9 günlük bayram tatiline kadar her yere bu bazukayla gitmiş, olur olmaz her yerde mavi adidas postacı çantasından bazukayı çıkarmış, yaptığı espressoyu gerektiğinde metazori, gerektiğinde emri vaki insanlara tattırmıştır. O bunları yaparken bense tıpkı ortaokuldayken kumsalda karpuz yiyen annemgillerden utanıp 2 metre uzağa oturuşum gibi bir haleti ruhiyeye girmişimdir bazen.

Kapkalabalık, insan seli pazar yeri.
...

Korkuyorum Anne.

(*)2004 yapımı Reha Erdem filmi.

Wednesday, February 26, 2014

Politbüro ruhlar

Amerikan Güzeli - Annette Bening
"Sevgilim İstanbullularım ve değerli basın ve mensup arkadaşlarım"*,
Sosyal medya gene bir "Seks, Yalanlar ve Videoteyp"** skandalıyla çalkalanırken ben gene mevzuya bir Honduraslı kadar alakalı kaldım ya da Seyşeller Adası'ndan hiç çıkmamış bir yerli kadar... Onun yerine benim gibi transparan ruhlu bir arkadaşla koyulduğumuz kurumsal hayat sohbeti daha çok ilgi çekiciydi. Onca zaman özgür iradeyle olmasa da aynı havayı soluyup, günün, haftanın, ayın çoğunu birlikte geçirip, benzer sıkıntılar yaşayıp kaskatı durmayı, kendi kendine kaldığı ilk anda içinden geçen "gerçek" hisleri sansürsüzce boca etmesine rağmen öldür Allah kamusal alanda bir saniye maskesini çıkarmamayı, baştan ayağa duygusala bağlamış, nevrotik masasında bayrağı kucaklamışken duygularından zinhar bahsetmemeyi bir meziyet, bir marifet sanan zihniyetten sözediyorum. 5 sezon süren Yaprak Dökümü sendromu diyorum. Nevrotik, patetik, "Sinir Krizinin Eşiğindeki Kadınlar"***. Amerikan Güzeli'ndeki**** Annette Bening'in canlandırdığı karakter... Yaşı, kökeni, sosyal statüsü, eğitimi, sosyo-ekonomik seviyesi ne olursa olsun Türkiye'de yaşayan böyle birçok kadın var desem abartmış mı olurum, "Ne dersiniz? Bence mantıklı."*
Beni en çok rahatsız eden ise bu kadınların fetus yerine fallusları olması, hem de kocalarından, oğullarından daha büyük fallusları.
Misal kocası aldattığında cezayı kocasına değil de kocasıyla beraber olan kadına kesmesi. Oysa araba onun arabası. Sürücü koltuğunda oturan kendi kocası. Sana ne seni tanımaz etmez, sana karşı bir mesuliyet hissetmez o kadından. Sen asıl kocana baksana. Seninle bir yastığa baş koyan o. Hesabı ondan sorsana...
Ülkemde siyasi yozluk, çürümüşlük bir kez daha tavan yapmış, rekora koşuyor, canavara dönüşen siyasi iktidar kendi kendini yutuyorken öte yandan özgürce yaşayamadığı kadın kimliğine düşman, özgür bir kadın olamamasından mütevellit içselleştirdiği erkek bakışı ile yutuyordu hemcinsini yaprak dökümlü kadın zihniyeti...
Ajite mi oldum ne. Dolmuşum demek. Dolduruşa gelmedim ama. İçimdeki kadın düşmanının düşmanı hortladı.
8 Mart da geliyor hani.

(*)Belediye seçimleri yaklaşıyorken hatırladım; Şahan'ın canlandırdığı Hayri Gülle tiplemesinin bir repliği. Gülmek isterseniz:
http://www.youtube.com/watch?v=kQLfXwC05a8

(**)1989 Steven Soderberg filmi: Sex, Lies and Videotape

(***)1988 Pedro Almodovar filmi: Mujeres al borde de un ataque de nervios

(****)1999 Sam Mendes filmi: American Beauty

Sunday, February 23, 2014

Haftasonu ya da alternatif başlık Mirwais*

Mirwais
Sevgili C Blok sakinleri nasılsınız? Nedir haftasonu programlarınız? Tenis maçı, basketbol idmanı, yüzme dersi, yelken yarışı, zumba masterclass'ı vesairesi olanlara alkışlamaya bayılan Güneyto'yla birlikte koskocaman alkışlar gönderiyoruz. Hatta ben la minör ıslığımı çalıyorum.
İstanbul / Estambul / Konstantinapolis gibi isimler verdiğimiz rant, hoşgörüsüzlük, görgüsüzlük sebeplerinden yüzyıllardır ağzını burnunu dağıtan onca insana rağmen nasıl ve nerden alır enerjisini de o güzelliğini hala yitirmez, anlaması zor, büyüdükçe büyüyen, nüfusu şiştikçe şişen, tamamen akıldışı ve nevi şahsına münhasır metropolümüzde bir haftasonu klasiği haline gelen muhtelif yerlerde kahvaltı organizasyonundaysanız size birden fazla reaksiyon listesi hazırladık.
Eğer kahvaltı için seçtiğiniz mekan evinize yürüme mesafesiyse büyük oranda yırttınız. Malzemede ucuza kaçılmadıysa haftasonu güne keyifle başlayarak karnınız tok sırtınız pek masadan kalkacaksınız. Geleli 2 saati geçmesine, check out(!) vakti gelmesine rağmen işte şimdi gönül rahatlığıyla "check in"inizi yapabilirsiniz. El sallamayı çok seven Güneyto'yla size yolun karşısından gülümseyerek el sallıyoruz.
Ama eğer boş bulunarak ya da saflık modunun, sinir sisteminizin kısa bir süreliğine sigortasını attırmasıyla, ton ton ailesi gibi kahkahalar ata ata "Bugün hava çok güzel, neden sahile kahvaltıya gitmiyoruz?"** diye bir soru sorduysanız, Allah size akıl fikir versin. Ha bir de yola çıktınız demek. Allah size sabır da versin o halde. Her ezan sesinde ellerini açıp dua pozisyonu alan Güneyto'yla birlikte amin amin yapıyoruz size. Sinir krizinin eşiğine gelmeden kahvaltınızı etmenizi dileriz tüm kalbimizle.
...
Yukarıdaki satırları sabah siz kuvvetle muhtemel mışıl mışıl uyur, ben de Madonna'nın "Music"*** parçasını içli içli söylerken yazdım ama tamamlayamadım. O nedenle sıkı bir analitik bağ kurarak katilin hizmetçi olduğunu ispatlamam lazım.
...
Mr. Smith'i bilenler bilir; bombastik bir vokaldir, Brad Pitt İstanbul Şubesi'dir(!) Hobi oriented bir kişiliktir; bir dönem organik tarıma dadanır, bir dönem felfese doktorası diye tutturur, bir dönem para kullanmak yerine takas usülü yaşamaya çalışır. Her dönem başka bir konuya sapasarsa da değişmeyen bazı huyları vardır; keçi inadı ve yön duygusunun sıfır noktasında takılı kalmış oluşu gibi. Nereye gidersek gidelim direksiyon koltuğuna oturduğunda onun için tek bir istikamet söz konusudur; bütün yollar Ethem Efendi'ye çıkar! Hal böyle olunca Mrs. Smith'in sinirleri oynar, zıplar ve Smith ailesi hafta içi, hafta sonu kahvaltıyı evde ederek katil hizmetçiyi yakalar.

Herkeşe iyi pazarlar!


(*)Mirwais isimli aşmış insan, üstün yetenekli müzisyen. Madonna'nın söylediği Kürdili Hicazkar makamında bir bestesini sizinle paylaşmak istiyorum: Paradise (Not For Me). Strongely Recommended.

http://www.youtube.com/watch?v=lOX_zWGW1Hg

(**)Engin Günaydın'ın yazdığı, Taylan Kardeşler'in yönettiği, görüntü yönetmenliğini Gökhan Tiryaki'nin yaptığı, Binnur Kaya, Serra Yılmaz, Olgun Şimşek, Settar Tanrıöver, Demet Akbağ gibi safi yetenek oyuncuların rol aldığı tüm zamanlar içinde en iyi 20 Türk filmi arasına gözü kapalı giren Vavien adlı filmde Engin Günaydın'ın karısına söylediği "Bugün hava çok güzel, neden pikniğe gitmiyoruz?" cümlesine gönderme yaptım. 

(***)Madonnna'nın Music adlı şarkısı şu sözlerle başlıyor:


Hey, Mr DJ put a record on
I wanna dance with my baby
Do you like to Boogie woogie, do you like to Boogie woogie,
do you like to Boogie woogie, do you like my dancing?

Hey Mr. DJ put a record on I wanna dance with my baby
And when the music starts
I never wanna stop, it's gonna drive me crazy
Music, music
Music makes the people come together
Music mix the bourgeoisie and the rebel