Monday, June 30, 2014

Aç Kapıyı Bezirgan Başı ya da Dunganga Dunganga

Kıyıköy
Fake attım. Yazıyı Haziran grubuna sokabilmek için birinci cümleyi yazar yazmaz yayımladım. Oysa 1 Temmuz'da yazdım çoğunu. Cumartesi günü bir geceliğine Mr. Smith ile birlikte Kıyıköy'e gittik. Mr. Smith 2 yıldır tatil yapamıyor. 1 günlük Kıyıköy gezmesi de tatil değildi tabi. Mr. Smith elinde bazukasıyla sahil sahil gezip insanlara gerek tatlı dil, gerekse kafasına kafasına vurmakla espresso içirmesi nedeniyle mahkeme kararıyla tatil zanlısı olarak etiketlendi ve tatil beldelerine girmesi, konaklaması yasaklandı. Bu nedenle bir dağ, bir deniz havası almak için 180 km.yi aşmayacak yörelere gidiyoruz; bir Polonezköy olsun, iki Sapanca olsun, üç de Edirne olsun, bilemedin Tekirdağ olsun falan filan. 

Bu 1,2,3 olarak olasılıkları saymaca bana küçümencikken oynadığımız aç kapıyı bezirgan başı oyununu hatırlattı. Ne biçim sözleri vardı o oyunun ya, o yaşlarda anlamak katiyen mümkün değil. Öyle anlamadan oynardık. Zeka seviyesi olarak 10 yaş değil de 28-30 yaşına hitap eden abuzittin bir oyun, sözlere gel Allah aşkına, anladıysam Arap olayım*
Aç kapıyı bezirgan başı (what the hell is that?!) bezirgan başı, 
Kapı hakkı (what's that?!)) ne verirsin, ne verirsin
Arkamdaki yadigar olsun (Ne demek bu, hala anlamıyor ben) yadigar olsun,
Ve sonunda şu cümleyi söylerdik bizim mahallede:
Bir sıçan, 2 sıçan, üçte kapan.
Bizim mahalle orta direk.
35,5 şöyle söylermiş:
Bir susam, iki susam, üçüncüsünde kapan.

O yıllar İstiklal Marşı'nı da anlamaz, bazı yerlerini uydururduk, İngilizce şarkıları uydurduğumuz gibi. "Olmaz dökülen kanlarımız..." kısmını şahsen ben 5 yıl boyunca "Olmaz öyküler..." olarak zikrettim.

Banyonun ardından söylenen "Sıhhatler olsun" lafını üniversite 2. sınıfa kadar "Saatler olsun" olarak dile getirdim; "Saatler boyu temiz kal" manasında rasyonel bir temele bile oturttum hatta.

Mr. Smith'le ben tüm şakacıktan laflar bir yana en güzel tatillerimizi Adrasan'da yaptık; Changa'da. 2 gün önce yandı Adrasan cayır cayır. Fotoğraflara bakamadım. Öyle yani. Bu Eylül'de gidecektik, Bakalım.

(*)Anladıysam Arap olayım cümlesinde alt metinde Araplar'ı inceden küçümseme yatıyor; Çingen çalıyor, Kürt oynuyor'da olduğu gibi. Ve hatta kim tutar beni daha da ileri gideyim, Yunan domuzu, Ermeni dölü gibi tamlamalarla sevgimizi pekiştirerek dile getirdiğimiz çok değerli etnik gruplarımız ya da halk dilinde ve vatandaşlık bilgisindeki kullanım şekliyle 'iç ve dış mihraklar'da olduğu gibi. Nedir abisi bu iç ve dış mihraklar? Tüm zamanlar içinde en iyi 10, bilemedin 20 Türk filmi listesine kafadan girecek olan Atıf Yılmaz'ın yönettiği Ahh Belinda adlı filmde Güzin Özipek'in söylediği öcü tekerlemesi "Dunganga dunganga"** gibi bişiler herhalde bu içler, dışlar, mihraklar. Peki ya hücre evlerinde yaşayan teröristler nedir abisi? Hücre evi ne ya? Beni korkutuyor bu laf. Farelerin, sıçanların cirit attığı, dehlizlerde yaşayan kambur insancıklar geliyor aklıma. Ya da biyoloji dersinde enine boyuna vakıf olduğumuz mitokondrisi, endoplazmik retikulumu olan en minik canlı oluşum. Ezbere konuşmayalım arkadaşım. Bu topraklar cıvıl cıvıl, Halit Kıvanç zamanındaki 23 Nisan çocuk şenlikleri gibi. Farklı dilleri, dinleri, kültürleri zenginlik olarak görüp, sarmaş dolaş mı olacaksın? Yoksa başka bir klişe Türk'ün Türk'ten başka dostu yoktur'a mı sırtını yaslayacaksın? 

Bana bak; evvel zaman içinde var imiş bir dunganga, alırmış çocukları, koyarmış sepetine... Gerisi de ahanda bu linkte:


(**) http://www.izlesene.com/video/dunganga-dunganga/6001297


Kıyıköy