Tuesday, January 21, 2014

ilk gün@dostlarpalas rehabilitasyon merkezi

Bugün kimyasallardan arınma, organik yöntemlerle bedeni ve ruhu yıkama paklama dönemi başladı. Tibet'te yaşıyor gibi bir dağın eteklerinde çimenlerin üzerinde oturduğumu farzettim ve bu hayalle kozyatağı'nda bir dairede, güneyto'nun hiçbir zaman uyumadığı odasının zeminini kaplayan ikea menşeili baykuş halının üzerine uzandım. Günün ilk ışıkları kapalı perdenin hafif aralık kalmış kanatlarından içeri süzülüyordu ve tam o esnada yıllardır birgün bile değişmeyen o sahne yaşanıyordu; kapı komşumuz sabah namazına gitmek üzere asansörün çağrı düğmesine basıyor, akabinde burnumun direğini sızlatan yağlı poğaça kokusunun yayıldığı 20 metre ötedeki pastanenin önüne bizim şirketin servisi yanaşıyordu bip bip sesiyle. Polisiye meraklısı bu ritüelden yarasa kulaklarım ve av köpeği burnum olduğu sonucunu çıkarmıştı bile.
Oysa ki hedefimiz katili bulmak değil, insanı dondurmam gaymak'ın bir cinnete bakar sözleriyle tabir ettiği noktaya getiren distonik kasılmaları bir nebze de olsa önlemek ve hatta sessiz adımlarla ilerleyerek sona erdirmekti. Bu amaçla elime yapışmış, adeta bir uzva dönüşmüş iphone-num'dan indirdiğim "aplikasyonlardan" en çok yıldız alanını seçip meditasyona başladım...
Meğerse yazmayalı Balzac olmuşum; bu kadar betimleme dolu bir girizgah beni bile şaşırttı sayın kimliği belirsiz ya da varolmayan kişiler...
Arkası yarın.
Ben yattım.