Friday, April 4, 2014

İstanbul Film Festivali Başlarken...


Sevgili kuzucuklar bugün sizlere İzmir'den üniversite okumak için 17 yaşında İstanbul'a gelene kadar beni etkileyen; etkilenmekten kastım anlayıp beğenmek değil illa ki, korkmak, şaşırmak, apışıp kalmak vs gibi tepkiler verdiğim ve geçen onca yıla rağmen hala hatırımda olan filmlerden sözedeceğim.
Başlıyorummm, başladım!

12 Eylül darbe yıllarında Türkiye'de yasaklıydı Yılmaz Güney... İzmir'de kardeş ülke cive cive cive Yunanistan'ın EPT 1 ve EPT 2 kanalları şakır şakır çekiyordu. Kendi ülkesinde yasaklı yönetmenin filmlerinin seçkisi EPT 2 kanalında birkaç ay boyunca her salı gösterilmişti; hem de dublaj olmadan, orjinal Türkçe sesiyle. İşte Umut'u öyle izlemiştim. Renklerin bile yasaklı olduğu yıllardı. Tv programları değil sadece yaşadığımız ev ve hatta hayallerim bu film gibi siyah beyazdı. Faytoncu Cabbar ailesinin başına o kadar kötü şeyler geliyordu ki filmde, belki de annemle babamın beni uyumaya göndermesi gerekliydi o gece. Hala tepenin birinde tek başına duran bir agaç görsem bu filmi hatırlarım.

Fahrettin Altay civarında As diye bir sinema vardı o yıllar; politik ya da "sanatsal" filmlerin gösterildiği. Ne zaman o sinemaya gitsek salonda biz ve Sabriye Teyzeler olurduk. Bizden başka da bir iki kişi belki... İşte Federico Fellini'nin Amarcord'unu bu sinemada izledim. Ben yaşlarındaki filmin kahramanı erkek çocuğun şişkopatates kadının devasa memelerine yumulduğu sahne bende "travma" yarattı. Sustum, sustum, aklıma geldikçe o sahne yüzüm kızardı, ateşim çıktı. Ancak birkaç gün sonra sokakta lastik atladığımız kızlara anlatabildim, eğilip kulaklarına fısıldayarak. Oh be rahatladım; çocukla kadının öyle şeyler yapması benim suçum değildi! Annemle babam beni o filme de götürmemeliydiler belki de.

Sonra Çınar sinemasında İzmir'deki çocukların neredeyse tümü hep birlikte "aaa... ooo..." çığlıkları atarak izlediğimiz Steven Spilberg'ün E.T.'si. Film sadece beni değil babamı da büyülemişti. Gözlerim büyümüş büyümüş koskocaman olmuş, beyazperdeye yapışmıştı... Rengarenk hayaller kurmuştum aylar boyu. Adımın soyadımın baş harflerinin de E.T. olması... Yoksa yoksa...

Ve sonra bluğ çağına girdim. Bu kez Top Gun'ı izliyordum yine Çınar sinemasında yine babamla. Bu kez ben götürmemeliydim bu filme belki de horlayarak uyuyakalan babamı. Ve filmi izleyen her genç kızdan beklendiği üzere ben de Tom Cruise'a aşık oldum, yüzlerce hayaller kurdum! Ne de olsa hayal kurması bedava. Salla sallayabildiğin kadar... Hemen akabinde Blue Jean dergisi çıkmaya başladı ve odamın duvarlarını posterler kapladı; Matt Dillon, River Phoenix, Rob Lowe... Yıllar geçti ama poster merakım geçmedi. Oğlumu salonun baş köşesindeki Jimi Hendrix'e baka baka doğurdum onun gibi koca burunlu olmasından korkarak...

Derken liseye başladım; liseyle beraber full time asiliğe de. 5 kızdan mürekkep grubumuzla adını hatırlayamadığım, Güzelyalı taraflarındaki bir sinemada izledik Çingeneler Zamanı'nı. Yok yok bu yedinci sanat büyülüyordu insanı.

İşte üniversitenin ilk senesi, aylardan mart ve günlerden pazar, bardaktan boşalırcasına yağan yağmura aldırmadan Emek sinemasının yolunu tuttuğumda paltomun cebimde bu filmler vardı. Sinemanın önü hınca hınç kalabalıktı. Biletler çoktan tükenmişti ama kapının kenarında bekliyordum öylece kalabalıkta. Derken en güzel sinemanın melek yüzlü çalışanlarından bir tanesi, yaşlıca bir amca filmin başlamasına birkaç dakika kala bana "üst kata, balkona çık, boş bulduğun yere otur ve yerinden kalkma" dedi usulca. Bu kapalı gişe film Pier Paolo Passolini imzalı Teorema'ydı. Aklım başımdan çıktı gitti. Film paltomun cebine girdi. O gün o eşsiz filmi, o eşsiz sinemaya getiren İstanbul Film Festivali de dünyama...









7 comments:

  1. Ezguitaaa, ben de Çingeneler Zamanı'nı orada izledim! Nerdeyse 25 yıl olmuş, inanamıyorum... Neresiydi orası hakkaten, bir bilen söylesin.

    Özlem

    ReplyDelete
  2. Hey İzmirliler hatırlayın bakalım hadi, cihan sineması mıydı neydi?

    ReplyDelete
  3. Ne güzel yerlere götürdün bizi ...

    ReplyDelete
  4. Ben de dip daldım gene bi hoş oldum. yıllar su gibi.
    bu arada uyarın için tşkler. hemmmennn düzelttim:)

    ReplyDelete
  5. ah bu filimler hayatta da yollarimizla paralel gidiyor mu acaba? ya da kesişiyor?

    ReplyDelete
  6. Vadi sinemasi değilmiydi ? Gene beni benden aldin kalemine yüregine saglik.Dip not ; Teorema 1968 venedik film festivalinde laure betti ye 'en iyi kadın oyuncu ödülü'nü getirmişti ve katolik sinema ofisi ödülü ' nü de aldi.

    ReplyDelete
  7. Vadi sineması yazlık sinemaydı sanırım. bu kışlık sinemaydı. küresel ısınmanın olmadığı, sinemaların yazlık, kışlık olarak ayrıldığı yıllar... ve de teşekkürler güzel sözlerin için. peki nasıl ünlü olabilirim? mahlaz mı kullansam "ecem temelkuran" misal? :)

    ReplyDelete