Monday, March 17, 2014

Bir siyaset adamının akıllara durgunluk veren trajedisi

Bir süredir sesim çıkmıyor. Ne desem, ne yazsam bilmiyorum. Sosyal, asosyal tüm medya, tüm Türkiye, iyice insanlıktan çıkmış bir "insan"ın liderliğinde gittikçe büyüyen, kirlenen bir bataklığa saplanmış, debelenip duruyor, duruyoruz.
Sarfedilen sözlerin, yapılan yorumların hangisine kahrolmayalım, nasıl sakin kalalım?
Bir siyaset adamının akıllara durgunluk veren trajedisini anlatan bir kitap yazsam takvimler 3 Eylül 2010'nu gösterirken Diyarbakır mitinginde söyledikleriyle başlarım herhalde hikayeye. Beni bile etkilemişti bu tarihi konuşma.
Tümünü izlemek isteyenler için linkini aşağıda verdim. Cinnetin eşiğine gelmiş bir siyaset adamı çok değil birkaç yıl öncesinde şunları söylüyordu bakın:

"Buradan tüm Diyarbakır’a sevgilerimi saygılarımı yolluyorum. Bugün sizlere yüreğimi açmak, sizlerle gönül diliyle sohbet etmek istiyorum. Ozan Ahmet Arif, 'Seni, baharmışın gibi düşünüyorum, Seni, Diyarbekir gibi' diyordu. Biz de sizi Diyarbakır kadar büyük, Türkiye kadar engin bir muhabbetle seviyoruz. Çünkü biz inanıyoruz ki, insan yaratılmışların en şereflisidir ve insana hizmet etmek, siyasetin en büyük gayesidir. Çünkü biz inanıyoruz ki, insan kutsaldır, insanın hakları da kutsaldır. Millete efendilik yoktur, hizmetkar olmak vardır. Bu yüzden siyasetimizin merkezine insanı yerleştirdik, insana hizmeti yerleştirdik, insanın hak ve özgürlüklerini geliştirmeyi, sadece siyasetimizin değil, hayatımızın gayesi, hedefi bildik. 'İnsanı yaşat ki, devlet yaşasın' anlayışını rehber edinirken biliyorduk ki, insanınız mutlu değilse, huzurlu değilse, özgür değilse, güvenlik içinde değilse geri kalan hiçbir şeyin önemi yoktur. İnsanı yüceltmeden, insana adalet sağlamadan, insana özgürce bir yaşam sağlamadan hiçbir sistem, hiçbir düzen varlığını devam ettiremez. Bu yüzden insanı yüceltmek kadar, demokrasiyi de geliştirmenin önemine inandık. Çünkü demokrasi yoksa, ileri demokrasi uygulanmıyorsa orada ekonomi de gelişmez, hukuk da çalışmaz, adalet de olmaz, güvenlik de sağlanamaz.
Ape Musa'nın, yani Musa Anter'in acısını bizler unutamayız. Orhan Miroğlu'nun yarasını bizler unutamayız. Diyarbakır Cezaevinde 7 yıl işkence gören Abdürrahim Semavi'nin çilesini bizler unutamayız. Şivan Perver'in hasretini görmezden gelemeyiz. Ahmet Kaya'nın gurbette vefatını hatırımızdan çıkaramayız. Ahmede Hani'nin aşkını, Faki Teyran'ın sevdasını bizler aklımızdan çıkaramayız. Çünkü biz bu toprakların çocuğuyuz. Biz bir gün Edirneliyiz, biz Karslıyız, biz Rizeliyiz, İstanbulluyuz, biz Hakkariliyiz, Vanlıyız, Batmanlıyız, biz Yozgatlıyız, Aydınlıyız, Muğlalıyız, İzmirliyiz. Çünkü biz Diyarbakırlıyız, Diyarbakır'ın evladıyız. 
81 vilayet bizim vilayetimizdir, 73 milyon benim öz be öz kardeşimdir. Türküyle, Kürdüyle, Lazıyla, Çerkeziyle, Boşnağıyla, Gürcüsüyle, Romanıyla, Arabıyla kim olursa olsun 73 milyon benim öz be öz kardeşimdir. Çünkü biz yaradılanı Yaradan'dan ötürü seviyoruz. Biz, Nurettin Zengi'nin, Kılıçarslan'ın, elbette ki Selahattin Eyyubi'nin şanlı ordusundaki neferlerin torunuyuz. Alparslan'ın ordusunda Malazgirt'e biz hep birlikte girdik. Selahattin Eyyubi'nin sancağı altında Kudüs'ü biz hep birlikte fethettik. Kanuni'nin, Yavuz Sultan Selim'in, Fatih'in eliyle üç kıtaya biz birlikte adalet dağıttık. Kut'ul Amare'yi birlikte savunduk. Çanakkale'de yan yana şehit düştük. İstiklal Savaşı'nı hep birlikte verdik. Şu Diyarbakır surlarında her birimizin alınteri var. Şu Süleyman Camii'nin tuğlalarında her birimizin sağlam inancı var.
Ulu Camii'nin, Behram Paşa Camii'nin, Şeyh Mutahhar'ın, Sipahiler Çarşısı'nın, Malabadi Köprüsü'nün, Dicle Köprüsü'nün harcında bizim kardeşliğimiz var. Zılgıt da bizim, horon da bizim, halay da bizim, Zeybek de bizim. Bizim dualarımız ortak, bizim kıblemiz bir, hepimiz aynı geleceğe yürüyoruz. Hepimiz, her bir vatandaşın haysiyetiyle, onuruyla yaşadığı, her bir vatandaşın, devlet karşısında birinci sınıf vatandaş olduğu bir gelecek istiyoruz. Nasıl tarihimiz birse istikbalimiz de bir.
Fikirlerimizi, siyasetimizi, millete hizmet etme tarzımızı küçümsediler. Biz bu ülkede fikirlerinden dolayı mahkum edilen insanların derdini çok iyi biliriz. Biz bu ülkede yazı yazdığı için, konuştuğu için, fikirlerini söylediği için, şiir okuduğu için, aş-iş dediği için, hak dediği, demokrasi dediği için mahpus damlarında çürümenin nasıl bir duygu olduğunu çok iyi biliriz. İnancından dolayı, ibadetinden dolayı, başındaki örtüden dolayı dışlanmanın ne olduğunu biz çok iyi biliriz. Üniversite kapılarında boynu bükük kalmanın ne demek olduğunu çok iyi biliriz. Biz yoksulluğu biliriz, yasakların, baskıların, mahrumiyetin ne olduğunu çok iyi biliriz. Bir gece yarısı, sokak ortasında ensesine kurşun sıkılarak katledilen; katilleri gecenin karanlığında kaybolup bir daha hiç ortaya çıkmayan, çıkarılmayan faili meçhullerin acısını çok iyi biliriz. Evi basılıp tarumar edilmek nedir biliriz. Kitapların derdest edilmesini biliriz. Köy meydanına toplanan köylülere uygulanan eziyeti biliriz; köylerin boşaltılması ne demektir, meraların yasaklanması nedir biliriz. Hapisteki oğlunu ziyarete giden ama oğluyla tek kelime Kürtçe konuşamayan annenin acısını, gözyaşını, feryadını, yüreğinde kopan fırtınayı biz biliriz. Hakkari'de, sabah ezanını okuduktan sonra saldırıya uğrayan ve oracıkta vefat eden, Hacı Sait Camii'nin imamı Aziz Tan'ı, onun ailesinin kederini biz biliriz.
Ayrımcılık yapan anlayışları hep karşılarına aldıklarını ifade eden Erdoğan, ''Benim Diyarbakırlı kardeşimin, Siirtli kardeşimden farkı yok, Rizeli kardeşimden farkı yok. Hepsi benim için aynı. Neden? Beni yaradan Allah onları da yarattı da onun için. Her zaman söylüyorum, biz kardeşiz, kardeş.
Hiçbir zaman pes etmedik, hiçbir zaman yılgınlığa kapılmadık, hiçbir zaman ümitsizliğe düşmedik. Milletimize inandık, demokrasiye inandık, mücadeleye, çalışmaya, hizmet etmeye inandık. Eğer demokrasi mücadelesi verirseniz, eğer milletle el ele, gönül gönüle hareket ederseniz her türlü zorluğun aşılacağına inandık. AK Parti, Türkiye'yi demokratikleştirme hareketidir. AK Parti, Türkiye'yi özgürleştirme, Türkiye'yi büyütme, Türkiye'yi güçlendirme hareketidir. İşte bugün de verdiğimiz mücadele demokrasi mücadelesidir. Bugün de verdiğimiz mücadele hak mücadelesidir, hukuk mücadelesidir, adalet mücadelesidir.
Bir gece yarısı, sokak ortasında ensesine kurşun sıkılarak katledilen; katilleri gecenin karanlığında kaybolup bir daha hiç ortaya çıkmayan, çıkarılmayan faili meçhullerin acısını çok iyi biliriz.
Şurada bir Diyarbakır Cezaevi var. Hep söyledim. Bugün Diyarbakır'da bir kez daha söylüyorum; Ah şu Diyarbakır Cezaevinin bir dili olsa da konuşsa, 12 Eylül sonrasında yaşananları bir anlatsa... Ah şu 5. koğuş dile gelip, o insanlık dışı işkenceleri, o insanlıktan uzak muameleleri bir söylese... Sözüm var mıydı? Diyarbakır Cezaevini kapatıyoruz. Yeni cezaevini süratle yapıyoruz. Biter bitmez hemen mevcut bu malum Diyarbakır Cezaevini de yıkacağız. İstiyoruz ki orası artık varlığıyla şehrimize 12 Eylül'ü hatırlatmasın. İnşallah bu da bize nasip olur.
12 Eylül darbesini yapanlar, 'Türkiye'de işkence yoktur' diye bas bas bağırırken, Diyarbakır Cezaevi'nden, 5. koğuştan, Diyarbakır semalarına feryatlar, figanlar yükseliyordu. İşte o soğuk betonlarda, pisliklerin içinde o kanalizasyonlarda insanlara nasıl zulm ettiklerini artık kitaplar yazıyor. Tek kişilik hücrelerde 20 kişi çırılçıplak nasıl istiflendiklerini artık kitaplar yazıyor. O tutuklular, ölmek için Allah'a yalvardılar. 'Allahım canımı al' diye feryat ettiler. Ve çocuklarını gözlerinin önüne getirdiler. Şimdi biz bu ayıplara son verdik, son veriyoruz.
Diyarbakır ilim ve medeniyet şehri, bu şehre gelip yalan söyleyen o yalanın altında ezilir."

Bu topraklarda doğup büyüyüp bütün halklara yalan söyleyen o yalanın altında ezilir, umuyorum, umut ediyorum...

No comments:

Post a Comment